12. Oca 04. Şub 24

An’a Dönüş

An dediğimiz şey gerçekliğin ta kendisidir. Hem içinde olmak istediğimiz hem de kaçtığımız. Nereye gideceğimizin belli olmadığı. Belki merak ettiğimiz, belki korktuğumuz…

An’a dönüş” her ne kadar gerçek zannettiğimiz hayat ve içinde bulunduğumuz zamanı temsil ediyor gibi dursa da aslında tam tersi. Gerçek enerji boyutundaki an’a dönüşümüzü anlatıyor… Henüz bedenlenmediğimiz o yere, o an’a dönüşümüz…

Tüm bu dünyevi zaman olgusuna ve bildiğimiz şimdi’nin tam aksine, Burcu Yavuz bu algıyı bambaşka bir şekle taşıyor. Mistisizm, spiritüalizm gibi akımlar içerisinde gizlenmiş enerjinin varoluş şekliyle, boyutlar arası sıçrayışına ‘An’ demiştir. Gerçek şimdi, işte tam da bu an’danibarettir resimlerinde. Dünya gerçekliği ve diliyle işi yoktur. Zamanın dilini, içinde bulunduğumuz yaşam ağından çıkarmıştır.

Onun için zaman, mekân algısı da bu dünya üzerinde bir simülasyondur. Bir rüya aleminden öte değildir. Gerçek yaşam, gerçek zaman ilahi sistemdedir. Ve bu ilahi sistem içinde görevlendirildiğimiz ilk an şimdidir. Dünyanın sona yaklaştığını ve bir başka boyuta sıçrama zamanının geldiğine inanır. Bu yüzdendir ki kalabalık ruhlar göç halinde tekrar ilahi sistemin başına döneceklerdir. Bu sebeple bu serginin ismi de “Return to Now/An’a Dönüş” olmuştur.

Bu sergide, ilk serisi olan ‘Araf’ serisi ile tekrar karşılaşıyoruz. Kalabalıkların daha fazla olduğu, kozmos da henüz dağılmamış, Frekans’a ve Döngü ye girmemiş o ilk bilinmezlik yolundaki insanlar. İşlerindeki fonlar genelde tek renk. Boşluk hissi fazla. Sade ve algı yaratmayan fonlar. İçine çeken ve sadece insanları gördüğümüz. Soyutun değil, somutun dikkat çektiği bir seri bu.

Resimlerde Burcu Yavuz’un tasvir ettiği insan grupları çok uzaktan görülüyor. Kuş bakışıyla bakıldığında tasvir edilen kişiler, natüralizm ve detay eksikliği nedeniyle bireyselliklerini yitirmektedir. Sanatçı için protagonistler, bu gezegendeyken içinde yaşadığımız enerjik kabuğumuzun sembolik referansları haline geliyor. İnsanların ruhları farklı olsa da uzaktan bakıldığında hepsi birbirine benzer. İçinde toplandıkları kitleler, kent ormanımızın sayılamayan yollarına doğru ilerliyorlar.

Tablonun çerçevesi dışında kalan bilinmeyen bir yere doğru aceleyle koşarken bireyselliklerini ve kimliklerini kaybederler. Hâlâ insan olarak tanınabilen bu yaratıklar, yüzeyin üzerinde süzülen gölgelere dönüşüyorlar. Ancak gruplar halinde var olmalarına rağmen her türlü toplumsal birliktelikten kopuklar. Yalnız ve izole görünüyorlar. Burada eserler günümüz modern toplumunda bir ikileme işaret ediyor.

Burcu Yavuz’un resmine baktığımızda durmanın, tefekkürün ve yeniden düşünmenin gerekliliği ortaya çıkıyor. Eserler, şimdinin bir yere giden yolda değil, durduğunuz noktada olduğunun altını çiziyor; şimdi başka bir yerde değil, tam bulunduğunuz yerde. Eserlerini gözlemlerken, seyirci bir konsantrasyon durumuna girer ve bu da onu algısının tam anına götürür. Tam burada, geçmişi ve geleceği olmayan, sadece değişmez halinin bugünü olan tablonun önündesin.

Şimdi boş değildir, şimdi mantıklı değildir. Gerçek ve manevi olduğu kadar duygusal ve rasyoneldir. Şimdi şimdi, burada ve şimdidir!

Marcus Graf 

Ocak 2024